İKRAR NEDİR?

İkrar, etimolojik olarak Arapça bir sözcük olup ‘karar’ sözcüğünün mastarı niteliğindedir. Buna göre ikrar; karar kılmak, evet demek, onaylamak anlamına gelmektedir. Hukuk metodolojisinde ise görülmekte olan bir davada, bir tarafın, diğer tarafça ileri sürülen kendi aleyhine olan iddiaları, maddi vakıayı kabul etmesi, onaylaması anlamına gelmektedir.
İkrar, ceza yargılamasında şüpheli veya sanığın kendisine isnat edilen maddi olayı ve bu olaydan doğan ceza sorumluluğunu kabul etmesi anlamına gelir. Uygulamada “suçu ikrar etme”, “itiraf” gibi ifadelerle de anılan ikrar; ceza muhakemesinde önemli bir beyan delili olsa da tek başına mahkûmiyet için yeterli kabul edilmez. Zira kişinin baskı altında konuşmuş olması, başka birini koruma saikiyle olayı üstlenmesi ya da olayı eksik/yanlış aktarması ihtimali her zaman mevcuttur. Bu nedenle ikrarın özgür iradeyle verilmesi, hayatın olağan akışına uygunluk göstermesi ve başkaca delillerle desteklenmesi aranır. Nitekim “tam ikrar”, “kısmi ikrar”, “tevilli ikrar” veya “soyut ikrar” gibi türler, ikrarın delil değeri ve hükme etkisi bakımından farklı sonuçlar doğurur. Aşağıda, “İkrar nedir?” sorusunu temel alarak ikrarın tanımı, türleri, ispat değeri ve yargılamadaki rolü sistematik biçimde ele alınacaktır.
CEZA HUKUKUNDA İKRAR NEDİR?
Ceza davasında ikrar, sanığın ya da şüphelinin üzerine atılı suçu, aleyhine sonuç doğuracak şekilde kabul etmesi demektir. Bu bağlamda ikrar, ceza muhakemesinde önemli bir beyan delili niteliği taşır. Ancak ikrarın tek başına mahkûmiyet için yeterli olmadığı kanuni ve yargısal içtihatlarla açıkça ortaya konulmuştur.
Bir ikrarın geçerli olabilmesi için bazı şartların yerine getirilmesi gerekir. Öncelikle, sanığın akli melekelerinin yerinde olması ve ikrarın herhangi bir maddi veya manevi baskı altında olmadan verilmesi zorunludur. Ayrıca ikrarın, Cumhuriyet savcısı huzurunda veya mahkeme aşamasında yapılması, açık, net ve çelişkiye yol açmayacak şekilde beyan edilmesi gereklidir.
Tam ikrar, olayın tüm yönleriyle kabul edilmesi anlamına gelirken; kısmi ikrar, yalnızca olayın belirli unsurlarının kabul edilmesi şeklinde olabilir. Yargılamada ikrarın delil değeri, hakimin vicdani kanaati ile birlikte diğer somut delillerin varlığına bağlıdır. Bu nedenle ceza davasında ikrar, tek başına bir mahkûmiyet sebebi değil, destekleyici ve yön gösterici bir beyan delilidir.
Ceza Muhakemesinde İkrarın Türleri
Ceza muhakemesi hukukunda ikrar, sanığın kendisine yöneltilen suçlamaları kabul etmesi anlamına gelir. Ancak bu kabul farklı biçimlerde ortaya çıkabileceğinden, ikrar çeşitli türlere ayrılmıştır. Bu türler, ikrarın delil değeri ve yargılamadaki etkisi bakımından farklı sonuçlar doğurur. Başlıca ikrar türleri şunlardır:
- Tam İkrar: Sanığın suçun tüm unsurlarını ve eylemi bütünüyle kabul etmesidir.
- Kısmi İkrar: Suçun yalnızca belirli kısımlarının kabul edilmesidir. Örneğin, yaralama eylemini kabul edip, suçun nasıl işlendiğini farklı şekilde beyan etmesi.
- Koşullu İkrar: Sanığın suçu kabul etmesini belirli şartlara bağlamasıdır. Örneğin, cezasının hafifletilmesi halinde suçu ikrar etmesi.
- Açık İkrar: Suçun bütün yönleriyle açıkça kabul edilmesidir.
- Mahkeme İçi İkrar: Sanığın duruşmada, mahkeme huzurunda yaptığı ikrar.
- Mahkeme Dışı İkrar: Sanığın savcılık ya da kollukta verdiği ifadelerde suçu kabul etmesi.
- Tevilli (Kaçamaklı) İkrar: Suçu doğrudan kabul etmeyip, dolaylı bir biçimde ikrarda bulunması.
Bu türler, hakimin değerlendirmesinde büyük önem taşır. Özellikle mahkeme dışı ikrarlar, müdafi (avukat) bulunmadan alınmışsa tek başına hükme esas alınamaz. Dolayısıyla ikrarın türü, hukuka uygunluk ve inandırıcılık kriterleri ile birlikte ele alınarak yargılamada dikkate alınır.
Ceza Yargılamasında İkrar Delilinin Hükme Esas Alınması İçin Gerekenler Nelerdir?
Ceza yargılamasında sanığın ikrarı, önemli bir beyan delili olmakla birlikte, tek başına mahkûmiyet için yeterli değildir. Hakim, ikrarı mutlaka diğer delillerle birlikte değerlendirir ve hükme esas alınıp alınmayacağına karar verir. Yargıtay içtihatlarına göre ikrarın hükme dayanak olabilmesi için şu unsurlar aranır:
- İkrarın hangi aşamada yapıldığı (soruşturma veya kovuşturma evresi),
- Özgür iradeye dayanıp dayanmadığı, herhangi bir baskı altında verilmemesi,
- Sanığın beyanlarının ciddiyeti ve tutarlılığı,
- İkrarın sonuçlarının bilinip bilinmediği,
- Başka delil ve emarelerle desteklenip desteklenmediği,
- Hayatın olağan akışına uygun olup olmadığı,
- Sanığın ikrardan dönüp dönmediği ve bu durumun ikrarın güvenilirliğini zayıflatıp zayıflatmadığı.
Özellikle kollukta müdafi olmaksızın alınan ikrar, sanığın hakim huzurunda teyit etmemesi halinde hükme esas alınamaz. (CMK m.148/4) Bu nedenle ceza yargılamasında ikrar, yan delillerle desteklendiğinde ve hukuka uygun şekilde alındığında hüküm için değer taşıyabilir.
Duruşma Esnasında İkrar
Duruşmada yapılan ikrar, ceza yargılamasında en güçlü beyan delillerinden biri olarak kabul edilir. Ancak sanığın soruşturma aşamasındaki ikrarı ile duruşmadaki beyanı arasında çelişki bulunması halinde, hâkim hangi beyana neden üstünlük verdiğini açıklamak zorundadır.
Her soruşturma işlemi gibi ikrar da tutanağa bağlanır. Bu tutanak, yalnızca bir beyan delili niteliğindedir. İkrarın sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesi için, CMK m.147/1-h uyarınca sesli ve görüntülü kayıt yöntemlerinin kullanılması gerekir. Böylece ikrarın baskı altında verilmediği ve özgür iradeye dayandığı daha net ortaya konulabilir.
Sanığın soruşturma aşamasında suçu ikrar etmesi, ancak duruşmada bu ikrardan dönmesi halinde, hâkim tüm delilleri birlikte değerlendirerek ikrarın güvenilirliğini test eder. Yargıtay kararlarına göre; kişinin yaşı, sosyal konumu, beyanın verilme şartları ve hayatın olağan akışı dikkate alınarak ikrarın hükme esas olup olmayacağına karar verilir.
Dolayısıyla duruşmada yapılan ikrar, diğer delillerle desteklenmişse ve özgür iradeye dayanıyorsa, mahkumiyet hükmüne önemli katkı sağlar. Aksi durumda, tek başına bir mahkumiyet sebebi oluşturmaz.
Ceza Muhakemesinde İkrarın Delil Niteliği
Ceza muhakemesinde ikrar, sanık veya şüphelinin suçu kabul eden beyanı olmakla birlikte, tek başına kesin delil sayılmaz. Çünkü bir kişi, baskı altında kaldığında, başka birini korumak amacıyla ya da farklı sebeplerle gerçeğe aykırı şekilde ikrarda bulunabilir. Bu nedenle ikrar, her zaman diğer delillerle birlikte değerlendirilir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 213. maddesi, sanığın duruşmada verdiği ifadelerin ve savcılıkta alınan beyanlarının delil olarak değerlendirilebileceğini düzenler. Ancak kollukta müdafi (avukat) olmadan alınan ikrar, sanık tarafından mahkeme huzurunda doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
Hakim, ikrarı değerlendirirken şu hususlara dikkat eder:
- İkrarın özgür iradeyle verilip verilmediği,
- Hayatın olağan akışına uygunluğu,
- Başka delillerle desteklenip desteklenmediği,
- İkrardan dönülüp dönülmediği,
- Beyanın tutarlılığı ve ciddiyeti.
Sonuç olarak, soyut ve desteklenmemiş bir ikrar sanığın mahkûmiyetine tek başına dayanak olamaz. Ancak diğer delillerle doğrulanan ve özgür iradeye dayalı olarak verilen ikrar, ceza muhakemesinde önemli bir ispat vasıtası niteliği taşır.
Tevilli İkrar (Kaçamaklı İkrar) Nedir?
Tevilli ikrar, sanığın kendisine yöneltilen suçlamayı doğrudan kabul etmeyip, dolaylı yollardan suçu işlediğini kabul etmesi durumudur. Başka bir ifadeyle sanık, isnat edilen eylemin bir kısmını kabul ederken, sorumluluğunu azaltacak ya da farklı gösterecek açıklamalarda bulunur.
Örneğin; bir kişi hakkında “silahla yaralama” suçlaması varken, sanığın “bıçakla değil, eliyle vurduğunu” söylemesi ya da “silahı sadece korkutmak için gösterdim” şeklinde beyanda bulunması tevilli ikrar olarak değerlendirilir. Bu durumda sanık, suça dair bazı unsurları kabul etmekte ancak sorumluluğunu hafifletmeye çalışmaktadır.
Yargıtay uygulamalarında da tevilli ikrarın, diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği belirtilmektedir. Çünkü sanığın beyanı, olayın tümünü değil yalnızca belirli yönlerini ortaya koyar. Hakim, bu tür ikrarların inandırıcılığını, başka delillerle desteklenip desteklenmediğini ve hayatın olağan akışına uygunluğunu dikkate alarak karar verir.
Sonuç olarak tevilli ikrar, ceza muhakemesinde tek başına mahkumiyet için yeterli olmaz; ancak diğer emarelerle birlikte değerlendirildiğinde önemli bir delil niteliği kazanabilir.
Soyut İkrar Nedir?
Soyut ikrar, sanığın suçu kabul eden beyanının hiçbir delil veya emareyle desteklenmemesi halinde ortaya çıkar. Bu durumda ikrar, dosya kapsamındaki diğer bulgularla örtüşmediğinden veya somut olgularla doğrulanmadığından tek başına hükme esas alınamaz.
Soyut ikrarın en belirgin özelliği, sanığın beyanının olayın gerçekliğiyle uyuşmaması ya da başka kanıtlarla desteklenmemesidir. Örneğin, sanığın “suçu işledim” demesine rağmen, olayla ilgili herhangi bir fiziki delil, tanık beyanı veya teknik bulgu bulunmuyorsa, bu durumda sadece soyut ikrar söz konusu olur.
Yargıtay kararlarında da vurgulandığı üzere, soyut ikrar sanığın özgür iradesiyle yapılmış olsa dahi yeterli görülmez. Çünkü kişi, çeşitli sebeplerle –örneğin bir başkasını koruma, baskı altında kalma veya yanlış değerlendirme– suçu üstlenmiş olabilir.
Dolayısıyla soyut ikrar, ceza muhakemesinde destekleyici delillerle doğrulanmadıkça geçerli kabul edilmez ve mahkumiyet hükmü için tek başına yeterli değildir.
Suçu İkrar Etme Hakkında Yargıtay Kararları
Yargıtay kararları, ceza muhakemesinde ikrarın hangi şartlarda delil olarak kabul edilebileceğini ayrıntılı şekilde ortaya koymaktadır. Kararlarda özellikle şu hususlar vurgulanır:
- Özgür iradeye dayalı olmayan ikrarların geçerli olmayacağı,
- Kollukta müdafi olmadan alınan beyanların tek başına hükme esas olamayacağı,
- Mahkeme huzurunda yapılan ikrarın ise, başka delillerle desteklenmesi halinde değer taşıyacağı,
- Soyut ikrarın mahkumiyet için yeterli olmayacağı,
- İkrarın her aşamada hakim tarafından vicdani kanaate göre serbestçe takdir edileceği.
Örneğin; Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 29.11.2005 tarihli kararında, sanığın ikrarının tek başına mahkumiyet için yeterli olmayacağı, mutlaka başka delillerle desteklenmesi gerektiği açıkça ifade edilmiştir.
Yine Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 13.02.2018 tarihli kararında, sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamalarında tutarlı şekilde sürdürdüğü ikrarının, yan delillerle doğrulanması halinde hükme esas alınabileceği belirtilmiştir.
Bu içtihatlar göstermektedir ki, suçu ikrar etme ceza yargılamasında önemli bir delil olsa da, tek başına mahkumiyet için yeterli değildir. Hakim, her durumda ikrarı diğer kanıtlarla birlikte değerlendirerek karar vermek zorundadır.
İkrarın Hukuki Niteliği Nedir?
İkrar, sanığın kendi aleyhine sonuç doğuran bir olayı doğrudan kabul etmesi olarak tanımlanır. Ceza muhakemesi bakımından bu beyan, önemli bir ispat vasıtası niteliği taşır. Ancak ikrarın hukuki değeri, özgür iradeye dayanıp dayanmadığına, başkaca delillerle desteklenip desteklenmediğine ve hayatın olağan akışına uygun olup olmadığına göre değişiklik gösterir.
Hukuk sistemimizde vicdani delil sistemi geçerlidir. Bu nedenle hakim, ikrarı da diğer tüm deliller gibi serbestçe değerlendirir ve tek başına bağlayıcı kabul etmez. Çünkü bir kişi, suçlu olmadığı halde kendisini suçlu sayabilir veya başkasının suçunu üstlenebilir. Bu ihtimal göz önünde bulundurulduğunda, ikrarın tek başına mahkumiyet doğurucu sonuç yaratması mümkün değildir.
Yargıtay uygulamalarında da ikrarın, beyan delili olarak kabul edildiği; ancak mutlaka yan delillerle desteklenmesi gerektiği vurgulanmıştır. Böylelikle ikrar, ceza muhakemesinde kuvvetli bir delil olmakla birlikte, ancak diğer kanıtlarla birlikte değerlendirildiğinde hükme esas alınabilecek nitelikte sayılmaktadır.
İkrar Delil Midir?
İkrar, sanığın kendi aleyhine olacak şekilde suçu kabul etmesi anlamına gelir ve ceza muhakemesinde bir delil niteliği taşır. Ancak ikrar, tek başına kesin kanıt kabul edilmez. Çünkü sanığın çeşitli sebeplerle —örneğin baskı altında kalması, başkasını korumak istemesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması— ikrarda bulunması mümkündür.
Bu nedenle hakim önünde yapılan ikrar dahi, mutlaka başka yan delillerle doğrulandığında değer kazanır. Soyut bir ikrar, hükme esas alınamaz. Yargıtay’ın birçok kararında, ikrarın ancak tutarlı beyanlarla ve destekleyici delillerle birleştiğinde mahkumiyet için geçerli olduğu belirtilmektedir.
Sonuç olarak; sanık ikrarı da bir delildir, fakat tek başına mahkumiyet için yeterli değildir. Ceza muhakemesinde ikrar, diğer kanıtlarla birlikte ele alınarak hakimin vicdani kanaati doğrultusunda değerlendirilir.
Tevilli İkrar
Tevilli ikrar, sanığın suçu doğrudan kabul etmeyip, dolaylı ifadelerle suçun işlendiğini ima etmesi durumudur. Bu tür ikrarda sanık, isnat edilen eylemi gerçekleştirdiğini kabul eder; ancak bunu hafifletici veya farklı bir gerekçeyle açıklamaya çalışır.
Örneğin; hırsızlıkla suçlanan bir sanığın, “olay yerindeydim ama sadece gözcülük yaptım” demesi veya “paranın bir kısmını aldım” şeklinde ifade vermesi tevilli ikrara örnektir. Sanık, suça katıldığını kabul etmekte ancak eylemin kapsamını daraltmaktadır.
Yargıtay kararlarında da tevilli ikrarın tek başına mahkumiyet için yeterli olmadığı, mutlaka dosyadaki diğer delillerle birlikte değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır. Hakim, sanığın beyanlarının inandırıcılığını, çelişki içerip içermediğini ve hayatın olağan akışına uygunluğunu dikkate alarak hüküm kurar.
Dolayısıyla tevilli ikrar, ceza muhakemesinde önemli bir beyan delili olmakla birlikte, mutlaka destekleyici delillerle birlikte değerlendirildiğinde hükme esas alınabilecek niteliktedir.
İKRARIN BÖLÜNEMEZLİĞİ İLKESİ
İkrar içeriğine göre 3 gruba ayrılır: Basit – Nitelikli – Bileşik.
Basit ikrarda, kişi iddia edilen ve aleyhine olan maddi vakıayı herhangi bir şart vs. olmadan kabul etmektedir.
Bileşik ikrarda, yine karşı tarafın sunduğu vakıa aynen ve bütünüyle kabul edilir, ancak karşılık olarak ikrara öyle bir şey eklenir ki iddia edilen vakıanın sonuçların doğmasını engellenir ya da hükümsüz kılınır. Bu husus bağlantılı ve bağlantısız olarak ikiye ayrılır. İddia edilenle eklenen şeyin arasında doğal bir bağ olup olmamasına göre değişiklik gösterir. Burada bağlantılı bileşik ikrarın bölünüp bölünemeyeceği hususunda doktrinde bir ayrışma vardır. Bölünebilir diyenlere göre ikrar edilen vakıa çekişmeli olmaktan çıkmış olduğu için ispatı gerekmeyecektir. Ancak ikrara eklenen şeyin ispatı gerekecektir. Davalı ‘parayı aldım ama ödedim’ diyorsa, burada parayı alma kısmı çekişmeli olmaktan çıkmış, ödeme kısmı ise yeni bir çekişmeli hal olduğu için ispatı gerekecektir.
Nitelikli ikrarda ise iddia kabul edilmekle birlikte iddianın vasfına bir muhalefet vardır. Burada o yüzden ikrar bölünemez zira mevcut çekişmeli hal giderilmiş değildir.
AVUKATSIZ ALINAN KOLLUK İFADESİNDEKİ İKRAR BAĞLAYICI DEĞİLDİR
İfade alma ve sorguda yasak usuller
Madde 148 – (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
Bu başlık altında ilgili Kanun maddesinde de verildiği üzere müdafi hazır olmadıkça yapılan ifade ve sorgu işlemleri hükme esas alınamayacaktır.
Ayrıca Yargıtay uygulamasına göre ikrar, kovuşturma aşamasında mahkeme önünde ya da soruşturma aşamasında ise Cumhuriyet savcısı, sulh ceza hakimliği yahut avukatla beraber kolluk huzurunda yapılabilir. Bu yüzden kolluk huzurunda yapılan ikrar esnasında avukat (müdafi) hazır değilse bu durumda şüpheli veya sanık bunu sonrasında mahkeme yahut hakim önünde doğrulamalıdır. Aksi halde bu ikrar hükme esas olamayacaktır. (CMK 148/4)
İKRARIN HUKUKA AYKIRI DELİL OLMASI
Başlıktan da anlaşılacağı üzere bu husus daha çok genel kuralı içermektedir. CMK’nın 148. Maddesi 1. Fıkrasında belirtilen kötü davranma, işkence, ilaç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahalelergibi Kanun’un yasakladığı usullerle alınan ikrar hukuka aykırı bir delil niteliğinde olacaktır.
Yine aynı maddenin 3. Fıkrasında da belirtildiği gibi bu usullerle elde edilen herhangi bir ifade rıza ile verilmiş olsa bile hükme esas olmayacaktır.
KASTEN ÖLDÜRME SUÇUNDA İKRARIN DEĞERİ
Kasten öldürme suçunda ikrar halinde herhangi bir özel durum yoktur. Makalemizin başından beri dediğimiz şey burada da aynen geçerlidir. Ceza yargılamasının amacı her zaman maddi gerçeği açığa çıkarmak niyetindedir. Bunun için de sadece sanık veya şüphelinin ikrarı ya da beyanlarıyla yetinemez ve yetinmemelidir. Bundan dolayıdır ki ikrarın yanında bunu destekleyecek başka somut delil ve emareler arar. Bu yüzden hangi suç tipi olursa olsun salt ikrar geçerli değildir, ona eklenecek destekleyici deliller bulunması şarttır.
CEZA MUHAKEMESİNDE İKRAR YARGITAY KARARLARI
1- “…beyan delili haricinde somut, net, kesin delilin bulunmadığı, ikrarın, tek başına kesin kanıt kabul edilemeyeceği, çünkü bir kimsenin çeşitli nedenlerle ikrarda bulunmasının olanaklı olduğu, hâkim önünde yapılan ikrarın dahi bağlayıcı olabilmesi için başka yan kanıtlarla doğrulanması gerektiği, ikrarını geri alan sanığın önceki soyut ikrarına dayanılarak hiçbir zaman mahkûmiyet kararı verilemeyeceği…” (Yargıtay 8. Ceza Dairesi 2020/2590 esas ve 2020/17212 esas sayılı ilamı)
2- “…zira sanığın suçu kendisinin işlediğini beyan etmesi üzerine hakkında soruşturmaya başlanıldığı, ancak sanığın sonradan inkar ettiği ikrarında maktulü vurma şekli ile atış mesafesi, maktultedeki isabet yerleri ile maktulun bulunduğu yeri maddi bulgulardan farklı şekilde beyan ettiği, sanığın suçu ikrara yönelik beyanı ile maddi delillerin örtüşmediği;…” (Ceza Genel Kurulu 2022/294 E. , 2023/156 K.)
3- “…konu edilen olayın üzerinden 8,5 yıl geçtikten sonra detaylı açıklamalarda bulunan sanığın samimi ikrarının yan delillerle desteklendiği gibi hukuk mahkemesince maktül hakkında gaiplik kararı verildiği,…” (Ceza Genel Kurulu 2020/466 E. , 2023/709 K.)
4- “…yakın mesafeden gözlerine bakmalarını isteyerek gözaltındakilere sorular sorduğu, onları yorduğu, aşağıladığı, ayakta tutarak ve uyutmayarak iradelerini zayıflatmak suretiyle suçu ikrara zorladığı, ruhsal travma ve duygusal çöküntüiçine giren mağdurların, …’un isteği doğrultusunda suç ikrarına yönelik itiraf dilekçeleri ve ifade verdikleri, eylemin işkence suçunu oluşturduğu iddiasıyla TCK’nun 94/1 maddesi gereğince üç kez cezalandırılmasının talep edildiği,…” (Ceza Genel Kurulu 2020/442 E. , 2022/433 K)
5- “…suçu ayrıntıları ile ikrar ettiği beyanları ile maktulün otopsi raporunun uygunluklar gösterdiği, olayın görgü tanığı…’nin birtakım beyanlarında da bu hususun doğrulandığı dikkate alındığında mahkûmiyeti yerine beraatine hükmedilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,…” (Ceza Genel Kurulu 2020/179 E. , 2022/708 K.)
İkrar Konusunda Hukuki Değerlendirmemiz ve Sonuç
Ceza yargılamasında ikrar, şüpheli veya sanığın aleyhine sonuç doğuracak olayları kabul etmesi bakımından önemli bir beyan delilidir. Ancak tek başına ikrar, hiçbir zaman kesin mahkûmiyet nedeni değildir. Çünkü sanık farklı sebeplerle —örneğin baskı, korku, başka birini koruma veya yanlış değerlendirme— suçu üstlenmiş olabilir.
Bu nedenle, ikrarın delil değeri ancak şu koşullarda ortaya çıkar:
- Özgür iradeyle yapılmış olması,
- Tutarlı ve çelişkisiz olması,
- Hayatın olağan akışına uygun bulunması,
- Diğer deliller ve emarelerle desteklenmesi.
Yargıtay kararları da bu yöndedir. Hakim, ikrarı tek başına değil, dosyadaki tüm delillerle birlikte değerlendirir ve vicdani kanaati ile hükme ulaşır.
Sonuç olarak, ikrar ceza muhakemesinde güçlü bir ispat aracı olsa da, mutlaka yan delillerle birlikte incelenmelidir. Adil yargılanma hakkının korunması açısından, yalnızca soyut bir ikrara dayanılarak verilen mahkûmiyet kararları hukuka aykırı kabul edilmektedir.
Avukat Fatih Tahancı, 2015 yılında Hukuk Fakültesini tam burslu, onur öğrencisi olarak Ankara’da tamamlamıştır. Avukatlık stajını Ankara Barosu nezdinde; sigorta hukuku, tazminat hukuku, iş hukuku, icra hukuku ve idare hukuku konularına odaklanmış çeşitli avukatlık bürolarında staj yaparak tamamlamıştır. Avukat Fatih Tahancı Çankaya/Ankara’da bulunan Tahancı Hukuk Bürosu’nda avukatlık faaliyeti göstermektedir.